Aralık 18, 2010

yolumu kaybettim. asıl böyle bir şeymiş, bu sefer gerçekmiş.
bak bunu bile buraya yazdım, kimseye söylemedim, günlüğüme yazmadım.
günlüğüm üzülürdü.
varsın burda kalsın,sanal,kimsesiz.

Aralık 01, 2010

toplanmamış bir oda, benle hayat.

Kasım 29, 2010

çenem çenene tam otururdu.
böyle "pıt" sesi gelir oturduğunu anlarsın hani iki eklemin, bir mobilyanın belki
hah işte tam öyleydi.
ondandır; 6 haftalar 6 ay oldu
ben yıllandım.

Kasım 23, 2010


Kasım 17, 2010

yalnızlaşıyorum bir anlamda, birkaç anlamda.
üzgünüm ve de mutluyum.
söyleyecek çok şeyim olabilir belki ama hep gelecek zamanda kalıyorlar, havada uçuyorlar.
çünkü bende onları dışa vuracak bir mantık kalmadı.
insanlar garip
biraz uzak olsalar iyiler
ben hayvan olmak isterdim.

Kasım 08, 2010

niye herşey bu kadar ortada ve belirsiz
ve ben niye bazen bu kadar sabırsız ve kontrol dışıyım kendimden
ne ara yaşmış
ne ara insanmışım
ne ara zamanlarmış
küfrederek gülesim var

Kasım 02, 2010

iki yol.

Ekim 29, 2010

baştan aşağı, her şiirini giyebilirim, her şiirindeki kız ve kadın benim.
yaşasaydı o da böyle derdi eminim.

ben 19 yaşında bir edip cansever şiiriyim.

Ekim 18, 2010

....sonra birden arkadan duyduğum sesi sordum, ne zaman farkediceksin diye bekliyordum dedi.

bang bang
my baby shot me down

diyordu Nancy Sinatra.

bir an sustuk dinledik. bir anlık.

böyle şarkılar dinlemesek, ben saçma sapan şeyler anlatsam sadece ve sen de düz tepkiler versen olur mu? dedim.

olur. dedi

Ekim 08, 2010

ben buna hazırlıksız yakalandım.
bir anda kış geldi,yağmur yağmasından demiyorum
aylar geldi işte geldi kaçış yok.
ben geçen sene hiç kış yaşamadığım için
unutmuşum.
5 duyumu da kaybettim
dolanıyorum bir süredir.
"kazanmak zaten yakışmazdı bana. kazananların...onların yakalarında lav storiler,ölürken bile dişlerini fırçalayan,koltuk altlarını deodorantlayan aşkları var."

Eylül 28, 2010

Seni anlattım sayfalarca
Bende kalan neyin varsa
Bir şişeye koydum sonunda
Denize attım
Benden uzak ol istedim
Düşünmekten vazgeçtim
Kaçtım saklandım ormanın içinde
Kimse bulmasın istedim
Çünkü seni
Sevmeye, görmeye gücüm yok benim
Basit bir cümleden ibaretim
Seni unutmaya çok istekliydim
Beceremedim
Kırıldı düşler sözlerinde
Bir çocuğun gözlerinde
Öldürdüğün bir aşktı bu
Sakladım çekmecemde
Benden uzak ol istedim
Düşünmekten vazgeçtim
Kaçtım saklandım ormanın içinde
Kimse bulmasın istedim

demiş 110 abiler.

Eylül 26, 2010

evet yeni bir okul yılı.
ama benim yarım eksik bu sefer, benim istanbulum eksik.
benim canımın içi dostum eksik ve sürekli onun boşluklarında dolanıcam, fazla uzağa gidemicem.
ben her an onu düşünücem.
o mutlu olunca ben mutlu olucam
o mutsuz olunca
onu kim/ne mutsuz ediyorsa, yok edilecekler listeme yazıcam, sonra büyük adam olunca bi soysuzlar çetesi kurup hepsini "sıçıttırıcam"...
benim canım dostumun mutluluğu
o tek önemli olan.bu dünyada,bu evrende.

Eylül 24, 2010

chicago- if you leave me now

ılık hava,dolunay,güzel ayakkabılar,güzel elbise,hafif hafif kolları hava boşluğunda dolaştırarak

ve tek başına.

insanın kendiyle söyleyince güzel olacak şarkıların başında geliyor.

uuuuuu no baby please don't go la la la

Eylül 22, 2010

aslında bunu gerçek anlamında düşünmüştüm fakat kelimeye döktükten sonra soyut ve duygusal anlamda da doğru olduğunun farkına vardım.

yara açılır, acıtır.
yara açık kalır, mikrop kapar, acıtır.
yara kabuk tutmaya başlar, acısı dinmeye başlar.
yara kabuk tutar, acı diner.
derken;
yaranın tuttuğu kabuk kaşınmaya başlar,
yara ya yeniden kanar
ya da tamamen kapanır,
izi kalır.
acıtır.

Eylül 21, 2010

hatırlıyorum tabi hatırlamaz olur muyum
ama şakacıktan
masusçuktan
hatırlamamış gibi
kandırıyorum hemen beynimi

yoksa olur muydu böyle
olmazdı

böyle iyi.

Eylül 04, 2010

sevgili günlük;

bugün kendimden nefret ettim.

Ağustos 17, 2010

bu blog neden var ben neden buraya yazıyorum defterlerime yazmak varken
sanırım bilgisayar sınırları içine düştüğü için ilişkiler(im) yine buraya yazıyorum aklıma geldiği an
ama bence bundan daha büyük sebep artık isteklerimi ve istemediklerimi hissetmemin sadece saniyeler alması
her dakika değişmek yani
mesela şimdi ne yazmak istiyorsam kaçtı gitti
şimdi geldi
şimdi gitti
error

ne zaman iyileşicem

Ağustos 11, 2010

düşüngü

hepsinin gelmesini bekleme;bir kişi gelmeyecek.
sen alışmayasın diye,korkmayasın diye,düşünesin diye..
kendine yetmen için..
herkesin kendinden kaçacağı yerlerde
sen kaçmayasın diye.
gelenler gitmeyecekmiş gibi..
doğumlarda ölümlerde
duyasın diye.
bildiğini bildirmek için
bilmeme'yi öğrenmelisin.
tam kalasın diye.
hepsinin gelmesini bekleme,
sen var olasın diye.
bir kişi gelmeyecek,
sen, bir olasın diye.

özdemir asaf

Temmuz 31, 2010

ben bazen vazgeçmem
kendim için
insan için
bazen de beni öyle bir vazgeçirtirler ki
insandan utanırım
kendime sığınırım.
öyle günlerin içerisindeyim işte.

Temmuz 30, 2010

attı, attı, attı
durdu.

Temmuz 18, 2010

yaz ayları hep mi sorunludur

törensel bir hazırlanış bu her defasında. bedenimi, ruhumu, ellerimi, gözlerimi yani beş duyum ve o beş duyumun tüm derinliğini, gelecek bir sarsıntıya hazır olması için avutuyorum. zira kaç şiddetinde olduğunu bilmiyoruz ben ve kendim.hazırlanıyoruz.
huzursuzluk ve öfke doluyum ben 18 yaşımda bir yaz mevsiminde.
insanlar yapıcı olmaktansa kırıcı olmayı tercih ediyor dedim kendi kendime demin.
zamanla geçmiyor hiç bir şey, zaman zaman geçiyor.
geçmediği anlarda ise zor.
aslında çok basit bence insan ilişkileri, konuşmayı bildikten sonra.
çok kısa hayat zaman geçmiyor evet ama hayat geçiyor ve bu kısalıkta ne kadar şımarık insanlar.
çok kızgınım sakinleşmek istiyorum.
sahi ne zaman büyücez ki biz her an farklı her anın bir eşi yoksa eğer
neden hep "ileride" ?
çok yorgunum.derin derin uçurumlarımdan ürküyorum, hep kenarda yürüyorum sallana sallana.

Temmuz 05, 2010

yazınız;
6 Temmuz.
ve söyleyiniz lütfen;
nedir size bu kadar yanlış yapmaya izin veren yanlışlarım?
ve susunuz lütfen artık durulunuz;
çok yoruldum ben.

neden hep vazgeçilir,
geri kazanma şansı verken.

Haziran 26, 2010

Şu şarkıyı duymasaydım biraz daha yaşardım ama mümkün değil artık.


"i can fly
but i want his wings
i can shine even in the darkness
but i crave the light that he brings
revel in the songs that he sings
my angel gabriel
i can love
but i need his heart
i am strong even on my own
but from him i never want to part"


Daha iyi nasıl tanımlanabilirdi hissettiklerim ve hissedemediklerim?


Biraz üzgünüm.

Haziran 24, 2010

öyle zor, öyle zor geliyor ki her yeni gün...


mutsuz punk.

Haziran 18, 2010

ve ben bütündüm yarımı sevgilimde bırakıp yarımı sokağa attım.

benimle aynı şeyi yaşamış kızların bir ortak yüzü var
görüyorum, hepsi tebessüm ediyor
hepsi yutuyor dudaklarını
hepsi ellerini saklıyor sıktığı görülmesin diye
hepsinin bacakları sallanıyor oturduğu yerde
hepsinin bir anı bir anını tutmuyor
işte hemen anlıyorum ben o zaman.

Haziran 17, 2010

ne zamandır bir şeyler yazmak istiyordum bu konuda.

"el ele tutuşmak" tır bence ilişkinin adı. yani herhangi bir insanla bir his duymadan öpüşürsün, sevişirsin ve hatta sarılırsın bile ama "el ele tutuşmak" ayrıdır. His olmazsa o eller kayar gider hissizlikten tutamazsın zaten, durduramaz kimse o ellleri.
"el ele tutuşmak" bence o insana ait olmak. Hiç farketmemişim şu yaşıma kadar hiç düşünmemişim üstünde yeni anlıyorum. Eller gitmez ilk bir insana, eller en son giden uzuvdur. Özel alan dedikleri ellerdir. Kenetlenmek gibi. Sarılmak bile yapılabilir sahte sahte, elleri tutturamazsın.

bu yüzden
ben ne zaman bir eli tutarsam
sen ne zaman bir eli tutarsan
ve gülersek tuttuğumuzda
işte o zaman son bağımız da kopacak.
"zaman makası ipleri keser" bir de ellerimiz.
yumuk yumuk ellerimiz çok yalnız şimdi.
"Belki bir gün,
Agaçlar salınınca, rüzgar göğsüme dokununca
Camdan dışarı bakınca
Anlarım belki. "

Haziran 13, 2010

askı düşünce omuzlardan geri çekecek
kaşları düzeltecek
yürürken yönlendirecek
kimse yok.
bu yüzden savrula savrula yürüyorum yollarda
askılarım düşüyor
kaşlarım karışıyor
umrumda değil
çünkü
kimse yok.
dağılıyorum, en uzağa dağılıyorum
bir gün sana da ulaşsın bir ucum diye.

Haziran 12, 2010

"aynalardan kaçarken özlenmeyi beklemek
ne kadar acı, ne kadar komik
ve bana ait
değil mi? "

Haziran 11, 2010

Balzac ve Sagopa Kajmer

artık dün gece ateşten gömlekler çıktı yerinden, özlemeler de çıktı hepsi yerini aldı, hah birde kokular baş köşeye geçti ve son olarak anlar da en acı yerlerini bulup yerleştiler. Ortada bir helin, çevresini kapladılar. Hepsi kafasında, hepsi kalbinde, hepsi odasında. Kaçılmaz ki bunlardan. Kabulleniceksin dediler, giy bizi, yakıcaz bir bir üzerini, zaten tedirgin halin bişey olmaz dediler. Ki helinin de başka çaresi yok bunun yapılması gerektiğini biliyor. Yapacak işte, dayanılmaz olucak bazen ama -yapcak bişey yok.
yeter ki isyan etmesin
cevap aramasın
soru sormasın
aramasın konuşmasın helin.
yüksek sesle söylemesin adını.

Sagopa Kajmer: " Giy ateşten gömlekleri bir bir yansın üzerin, ve dahi kır topraktan çömlekleri zaten tedirgin halim. Bir benim bir bendim ve bir kendim ortadayım, bitmez derdim bu hal beni yer bitirir bildim."

ve


Balzac:" Kabullenme, gündelik bir intihardır."

Ne güzel de bağlı bunlar birbirlerine.
Unutmasın helin bunları unutmasın.
-yapcak bişey yok.

Haziran 08, 2010

pick me, choose me, love me.

Şimdi ben sevgilisiyle "severek" ayrılmış birisi olarak, konuşma hakkı olan birisiyim o büyük konularda beylik laflar etme yetkim var. Kimseyle konuşmak istemiyorum, sadece yazmak istiyorum.
Tabii ki hoş gezmeler, eğlenmeler, başarılar, sevişmeler yani dolu dizgin bir hayat tabii ki hoş. Hele bir de paylaşacak dostlar varsa. Temel ihtiyaçlara sahip olduğu bir hayat insan için yeterlidir. Nedir onlar? Hava,su,yiyecek,barınma,aile,eğitim,dost. Ve ne kadar inkar edilse de, aşk. Evet şu saçma sapan bir yola soktuğumuz güzelim dünyada en minik hayvanın bile yaşama gayesi olan "sevişmek" aşktan gelince yararlı birşey olur. Eğer bu en eski insanlık dürtüsüyse "aşk" da öyle. Çünkü insanı hayvandan birazcık daha ayıran bir şey bu, aşksız sevişmelerle fazla uzağa gidemez, zaten aşık olmadan da duramaz. O zaman konumuza geri dönelim, ne zaman "o" insna bulunur? erkek veya kadın, beraber olursun veya olmazsın, ama bulursun ya hani "o" dersin, ne zamna olur o? Veya hiç olur mu? Hiç olmayan insan -zaten olmadığı için- bir seviye aşşağısıyla yetinecek ve öyle ölüp gidecek, kötü bir hayatı olmayacak çünkü zaten bilmeyecek "o"na sahip olmanın duygusunu. Peki, o duygu nasıl anlaşılır? Ben buldum sanırım. zamanla. Konu gerçekten kaybetmek, kaybetmemek değil yani o insanı elinde bulundurmak değil olay. Yaşayabilmiş olmak. Farklı olduğunu ancak zamanla anlayabilir insan yapcak bişey yok. Evet bu cevap bir başka sorumuzu doğuruyor, biz yani gençliğinin baharında olan gençler 25i geçtikten bir süre sonraya kadar yaşayacağımız ilişkilerin sonlu olduğunu içten içe farkındayız aslında. Veya şöyle diyim özellikle şu 17-23 arası gerçekten sonlu olabililir. Ha evet yıllarca çıkıp evlilikle falan da bağlayabilirsin, o ayrı. Ama 18 yaşında çok sevdin ve biliyorsun ki daha çok yol var ve bu insanla o kadar da gidemez diye düşünüyorsun, o zaman nasıl yaşanır o ilişki? Evet "anın keyfini çıkararak" tabiki de öyle. Hangimiz "happily ever after" saçmalığının bu yaşta geçerli olduğunu düşünüyoruz ki. Ben de aynı fikirdeyim, yaşanacak yere kadar yaşanır sonra onurlu bir şekilde biter, sonra bir başkası, belki ikinci belki beşinci belki de hiç bulunmaz o insan. Ama o insan var. Bir yerlerde, geçmişinizde, geleceğinizde veya şu anda.
ilişki bittikten sonra, 18-19 yaşlarındaysan, ve seviyorsan aslında o da seviyorsa ama çözülemeyen bir kaç şey varsa ve son ama'yı söylüyorum -bir şekilde çözülebilecekse- ve fakat ayrıldıysanız, tekrar beraber olmak için çabalamak adına sebep arar ya insan, "nasıl olsa ayrılacaktık bir gün, ne kadar erkne o kadar acısız" derse o insan, nolur? İçindeki sevgisiyle boşlukta kendi hayatına devam etmeye çalışır, yaşamın ona neler göstereciğine bakar. Zaten bugün varız yarın yokuz, gerçekten. Sonuçta hayatta daha önemli şeyler var, insanlar ölüyor, insanlar doğuyor. Hayatına bakmak zorundasın, her zaman birileri olur. Dimi?
Yok işte öyle değil, içine görebilen o insan ve onun teni onun kokusu olmayınca her havada üşüyorsun da farkında değilsin. zamanla fark ediliyor.
O insan var evet, ve çok şanslı hayatlara sahibiz pek çoğumuz, genciz de, ayaklarımızın üstüne durmak için çabalıyoruz. Bunlar güzel şeyler zaten bunlara bi lafım yok. Fakat bir an kafanızın,gözünüzün,göğsünüzün birisi tarafından sıkı sıkı sarılıp kapatılması gerekiyor. Ailenin, dostunun, takıldığının, hoşlandığının yapamayacağı bir eylem. sevdiğinin sarması gerekiyor. İşte o zaman en son kime içten "seni seviyorum" dediysen ve karşındaki de sana aynı şekilde cevap verdiyse, koşarak geri dönmek istiyorsun o insana. Sarsın sarmalasın diye. O üşümeyi geçirsin diye. Çünkü sen, ben, o herkes biliyor ki kolay değil karşıklı sevmek dürüstçe. İşte bu yüzden geleceğinin olmadığı bir sevgiliye bile koşmak istiyor insan.
O zaman soru geliyor;
Sarıldıktan sonra ne olacak?

Mayıs 29, 2010

hello my love.


hello stranger.

arasında geçen süre hep kaybolur zaten.
demişsin ya sen de "bir kadın ve bir erkek tanışır, birbirlerini severler, severler, severler, daha fazla sevemezler, yok olup giderler."
sahi, öyle mi olur hep?

Kürk Mantolu Madonnamız ne demişti?

" Demek ki insanlar birbirine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor. Seninle aramızdaki yakınlaşmanın bir hududu, bir sonu olmamasını ne kadar isterdim. Beni asıl bu ümidin boşa çıkması üzüyor... Bundan sonra kendimizialdatmaya lüzum yok... Artık eskisi gibi apaçık konuşamayız... Bunları ne diye, neyin uğruna feda ettik? Hiç! Mevcut olmayan bir şeye malik olalım derken mevcut olanları kaybettik... Her şey bitti mi? Zannetmem. İkimizin de çocuk olmadığını biliyorum..."

Ne komik değil mi her zaman aynı işte aşk hakkında söylenenler. Ve ne kadar yerinde cümleler bunlar. Senin sınırların vardı bu sefer, aşamadın. Beni de katamadın.
Konuşmak istemiyorum, susmak istiyorum. Başka bir şeyden de konuşamıyorum.
Teşekkür ederim.

Mayıs 28, 2010

bugün günlerden nedir.

boğazımda midem var
gözlerimde kalbim
beynimde ağzım
senin elini bıraktığım o an, tüm organlarım yer değiştirdi
ne söylemek istediklerimin
ne soruların, ne cevapların
ne de senin ne yaptığının
bir önemi var artık
ben bu halimi özlememiştim
çırıpçıplak gibiyim
artık her insandan korkuyorum ben
ve seni affetmiyorum.

Mayıs 24, 2010

" bitmez sandığım yollar aynı çıkmazda tükeniyor. "

Mayıs 10, 2010

bana birşeyler anlat, canım çok sıkılıyor
bana birşeyler anlat anlat, içim içimden gidiyor

içimde soluyorsun, iki can var içimde
korkular salıyorsun üstüme korkular
her an başka biçimde.

Mayıs 02, 2010

" Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum!" dedi. "Bu eksik sana değil, bana ait... Bende inanmak noksanmış... Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum... Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar... Ama şimdi inanıyorum... Sen beni inandırdın... Seni seviyorum... Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... Seni istiyorum... İçimde müthiş bir arzu var... Bir iyi olsam!... Ne zaman iyi olacağım acaba?..."

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali

Nisan 28, 2010

geçip giden huuu zamanları huu huu bir yerlerde bulsam
sonra üzülsem,üzüldüğüme üzülsem.

Nisan 26, 2010

korkuyorum.
haklıyım.
korkuyorum.
haksızlık bu.

Nisan 23, 2010

kendimi erteliyorum, mütemadiyen
komik değil mi?
hem neden ki?
bu yüzden
bu yüzden ben kendime 3. kişi kalıyorum.

Nisan 20, 2010

Yeşeren okusun istedim.

“Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda
Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
Şarabın yanı sıra felekte bir cumartesi
Gözlerin, onun ardından yüzün, dudakların
Sonra her şey çıkıp geldi.

Yeni çizilmiş gözlerinle namuslu, gerçek
Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
Sen çıkardın utancını duvara astın
Ben aldım masanın üstüne koydum kuralları
Her şey işte böyle oldu önce.”

Cemal Süreya

Nisan 14, 2010

sen sonbaharı hatırladın
ben ilkbaharı
bir tebessümdü, andık geçti
hayat ne garipti.

Nisan 12, 2010

nasıl bir yaşamamışlıktı bu
kızı dehşete düşüren.

Nisan 09, 2010

saat: 03.29, gece,

sanırım böylesine güzel bi ilişkide
bazen içinin patlicak gibi olmasının sebebi insanın
aranızdaki bağın kuvvettinden
tamam 3. şahıslı, temkinli konuşmalarımı bırakıyorum
ben
benim bazen patlicak gibi olmamın sebebi
aramızdaki bağın kuvvetinden
o kadar korkuyorum ki
bişey olucak diye
ayrılmak gibisinden değil
ona bişey olucak
tabiki herkeste vardır bu korku
bende biraz daha fazla olabilir
bilemem
kendi adıma konuşuyorum şu an, 3. şahıslardan 1.tekil şahsa geçtiğim andayım
ben sevgilime bazen onu bu kadar çok sevdiğim için kızıyorum.
bu cümleyi kurmak bile bişey zaten.
ve o bana kocaman gözleriyle bakıyor sadece
ve ben o an neye kızdığımdan bile emin olmuyorum.
sonra anlıyorum.
görüyorum,hissediyorum,kendimi ona açıyorum,o ana hazırlıyorum.
sonra anlıyorum,
öyle bir bağ ki bu
ölmekle kalmak arasında.
ben de bu arada kendimi onda kaybediyorum.
meydan okumak gibi,böyle sevmek.

Mart 31, 2010

helinin bir saçının telindemiydi anlamı
veya nefes alışında mıydı
tabi sert göğüs kafesinde de olabilirdi
helin nin anlamı bir yerindeyse soruları bin yerdeydi
helin kendi içini yiyip bitirdi oysa ne kadar halledilebilir şeyler
helin mükemmelliyetçi olduğunun yeni farkına vardı
kendiyle çelişti
bir insan kendi yaptıklarında bu kadar hataya yer bırakmazken
hata yaptığında kendi canını acıtırken
nasıl da diğer herkese karşı böyleydi
helin
attığı bir adımda
anlamını aradı bugün
güldü elini dolaştırdı suratında
ve anladı
helinin kendiyle tanışması gerekti.
18 yaşında henüz çok geç olmamışken.
adını yüksek sesle söylemesi gerekti.
helin helin helin merhaba.

Mart 28, 2010

"so, if you want something
and you call, call
then i'll come running
to fight, and i'll be at your door
when there's something worth running for

when your mind's made up
when your mind's made up
there's no point trying to change it"

Mart 25, 2010

herkesi herşeyi tutup "özür dilerim ama birazcık durabilir misiniz" demek istiyorum. Lütfen azıcık durun da ben yetişebileyim kendime. Kendime bir çeki düzen veriyim, nefesimi dinliyim bir, sonra söz herşeye yetişicem herşeyi halledicem-demek isterdim. Herkesin de hıhı tamam hemen ne demek haydi arkadaşlar duruyoruz! diyip durmalarını. Tabii dünyanın tanımı da "durmayı" tamamen inkar ediyor. O zaman saklansam azıcık? Yani böyle herkes yokluğumu farketmeden ben halledip çıksam. Nasıl olur?
Denmiş ki gez,oku,öğren,harekte geç.
Denmiş ki dünya insanı ol.
Denmiş ki rahatla,sev,açıl,çekinme,korkma.
Ama benim üstümdeki ağı daha yırtamadım,lütfen bekleyin azıcık.
Ben yetişicem size.
Kendime sesleniyorum: Yardım et kendine,zamanın azalıyor.
Rahat olmak isterdim,rahatlamak isterdim.

Mart 13, 2010

"ben böyle yürek görmedim böyle sevgi
şimdi çocuk büyümekte günbegün
bütün hüzünleri okşadı birer birer
gizli bir ümide sarılarak biraz küskün
bir çocuk sevdim uzaklarda
bir elinde yarın öbür elinde dün
erken ihtiyarlamaktan sanki biraz üzgün
dünyanın haline bakıp güldü geçti."

Şubat 24, 2010

"yapmam gereken o kadar çok şey varki!" diyorum sürekli. Bu tembelliğin gerçek tanımı. Ve bu benim. Hayır ders çalışmaktan falan bahsetmiyorum. Ders çalışmak benim sevdiğim bir eylemdir kimi zaman nefret ediyor gibi gözüksem de kağıdı, kalemi, okulu özlerim ben. AMA konu keşke ders çalışmak olsaydı.
ÇOK okumam lazım
daha çok daha çok daha çok..
ÇOK öğrenmem lazım
öğrendiklerimi unutmamam lazım
izlemem lazım, görmem lazım
dillere hakim olmam lazım
kendime güvenmem lazım
ders çalışmakla bitseydi herşey ben küçük dünyalı bi insan olurdum.
farkındalık mutsuzluğu doğurur denmişti bir yerlerde. Gerçekten benim durumum bu. Küçük dünyalı olmaktansa mutsuzluğu tercih ederim. Önce bu temebellikten kurtulmam lazım buna değmesi için.
ÇOK kızıyorum kendime
yapmam gereken o kadar çok şey varki.
ortalama bi insan olmamak arzusuyla yanan her bedene gitsin bu yazım.

Şubat 01, 2010

birşubatikibinon

bugün için teşekkür ederim dünyaya ve dünyayı daha renkli kılan sana.
benim gri sevgilim,
1 ay oldu bugün hayatıma gireli.
sayıya dökünce evet az belki ama zaman kavramını kendi kendine yaratmış insanoğluna ait ben, zaman kavramını yıktım seninle.
gülüşlerimi geri getirdiğin için teşekkür ederim sevgilim.
hayallerimi gerçekleştiriyo olduğun için çocuk gibi sevinçten zıplayabilirim.
hakettim biliyorum ve sen de hakettin.
biz birbirimizi bekliyorduk zaten, tadını çıkarma vakti.
mutluluktan korkmicam, hayır.
"bir ömür yeter bana bu armağan
ölsem de gam yemem artık"

Ocak 25, 2010

"sorun sende değil bende"
doğru bi laftır aslında.

Ocak 15, 2010

karış karış kırış kırış karışık.

şimdi artık seni koklar yalnızlığım.

Ocak 11, 2010

kendime bir yeni yıl yazısı yazacaktım ki, hayatıma girdin.

benim bi "erkekarkadaşım" olmuş.
en ihtiyacım olduğunu hissettiğim zamanda, ansızın bulmuş beni.
anlam veremedim olanlara.
tanımaya çalışıyorum onu bir körün korka korka elini yüzüne sürmesi gibi görenin.
korkarak fakat karşı koyamadan
çünkü yapmam gereken bu kendim için, onun için.
ben tek kişilik halime alışmışım nefret etsem de, kendime bağlanmışım.
şimdi ona açmaya çalışıyorum kendimi.
ellerine izin vericem belki, sözlerine, kırıcı laflarına kimi zaman.
beni güldürmesine
beni üzmesine
herşeyine aslında izin vermek bu.
kendimde yer açıcam ona.
belki de açamicam, belki de o vazgeçmeye meyilli olanlardan
benim daha yeni başladığım çizgim onun bitiş çizgisi olucak belki
belki tam kendimi güzel hissetmişken, tam saf bi mutluluk kaplamışken
yerçekimine yenik düşürecek beni
"otur oturduğun yerde ben gidiyorum" diyecek
uzatma diyecek kulağıma eğilip
bilmiyorum
ben sonsuz bir şey istemiyorum
ben iyi hatırlayabileceğim bir şey istiyorum o kadar.
özlemekten kaçamayız,biliyorum.
yeter ki özlerken nefret ettirmesin kendinden.
benim bi "erkekarkadaşım" olmuş
anlam veremedim olanlara.
ben mi onu o mu beni bulmuş
anlatamadım insanlara.

Ocak 06, 2010

benim dudaklarım her zaman çatlak-tı zaten.