Haziran 26, 2010

Şu şarkıyı duymasaydım biraz daha yaşardım ama mümkün değil artık.


"i can fly
but i want his wings
i can shine even in the darkness
but i crave the light that he brings
revel in the songs that he sings
my angel gabriel
i can love
but i need his heart
i am strong even on my own
but from him i never want to part"


Daha iyi nasıl tanımlanabilirdi hissettiklerim ve hissedemediklerim?


Biraz üzgünüm.

Haziran 24, 2010

öyle zor, öyle zor geliyor ki her yeni gün...


mutsuz punk.

Haziran 18, 2010

ve ben bütündüm yarımı sevgilimde bırakıp yarımı sokağa attım.

benimle aynı şeyi yaşamış kızların bir ortak yüzü var
görüyorum, hepsi tebessüm ediyor
hepsi yutuyor dudaklarını
hepsi ellerini saklıyor sıktığı görülmesin diye
hepsinin bacakları sallanıyor oturduğu yerde
hepsinin bir anı bir anını tutmuyor
işte hemen anlıyorum ben o zaman.

Haziran 17, 2010

ne zamandır bir şeyler yazmak istiyordum bu konuda.

"el ele tutuşmak" tır bence ilişkinin adı. yani herhangi bir insanla bir his duymadan öpüşürsün, sevişirsin ve hatta sarılırsın bile ama "el ele tutuşmak" ayrıdır. His olmazsa o eller kayar gider hissizlikten tutamazsın zaten, durduramaz kimse o ellleri.
"el ele tutuşmak" bence o insana ait olmak. Hiç farketmemişim şu yaşıma kadar hiç düşünmemişim üstünde yeni anlıyorum. Eller gitmez ilk bir insana, eller en son giden uzuvdur. Özel alan dedikleri ellerdir. Kenetlenmek gibi. Sarılmak bile yapılabilir sahte sahte, elleri tutturamazsın.

bu yüzden
ben ne zaman bir eli tutarsam
sen ne zaman bir eli tutarsan
ve gülersek tuttuğumuzda
işte o zaman son bağımız da kopacak.
"zaman makası ipleri keser" bir de ellerimiz.
yumuk yumuk ellerimiz çok yalnız şimdi.
"Belki bir gün,
Agaçlar salınınca, rüzgar göğsüme dokununca
Camdan dışarı bakınca
Anlarım belki. "

Haziran 13, 2010

askı düşünce omuzlardan geri çekecek
kaşları düzeltecek
yürürken yönlendirecek
kimse yok.
bu yüzden savrula savrula yürüyorum yollarda
askılarım düşüyor
kaşlarım karışıyor
umrumda değil
çünkü
kimse yok.
dağılıyorum, en uzağa dağılıyorum
bir gün sana da ulaşsın bir ucum diye.

Haziran 12, 2010

"aynalardan kaçarken özlenmeyi beklemek
ne kadar acı, ne kadar komik
ve bana ait
değil mi? "

Haziran 11, 2010

Balzac ve Sagopa Kajmer

artık dün gece ateşten gömlekler çıktı yerinden, özlemeler de çıktı hepsi yerini aldı, hah birde kokular baş köşeye geçti ve son olarak anlar da en acı yerlerini bulup yerleştiler. Ortada bir helin, çevresini kapladılar. Hepsi kafasında, hepsi kalbinde, hepsi odasında. Kaçılmaz ki bunlardan. Kabulleniceksin dediler, giy bizi, yakıcaz bir bir üzerini, zaten tedirgin halin bişey olmaz dediler. Ki helinin de başka çaresi yok bunun yapılması gerektiğini biliyor. Yapacak işte, dayanılmaz olucak bazen ama -yapcak bişey yok.
yeter ki isyan etmesin
cevap aramasın
soru sormasın
aramasın konuşmasın helin.
yüksek sesle söylemesin adını.

Sagopa Kajmer: " Giy ateşten gömlekleri bir bir yansın üzerin, ve dahi kır topraktan çömlekleri zaten tedirgin halim. Bir benim bir bendim ve bir kendim ortadayım, bitmez derdim bu hal beni yer bitirir bildim."

ve


Balzac:" Kabullenme, gündelik bir intihardır."

Ne güzel de bağlı bunlar birbirlerine.
Unutmasın helin bunları unutmasın.
-yapcak bişey yok.

Haziran 08, 2010

pick me, choose me, love me.

Şimdi ben sevgilisiyle "severek" ayrılmış birisi olarak, konuşma hakkı olan birisiyim o büyük konularda beylik laflar etme yetkim var. Kimseyle konuşmak istemiyorum, sadece yazmak istiyorum.
Tabii ki hoş gezmeler, eğlenmeler, başarılar, sevişmeler yani dolu dizgin bir hayat tabii ki hoş. Hele bir de paylaşacak dostlar varsa. Temel ihtiyaçlara sahip olduğu bir hayat insan için yeterlidir. Nedir onlar? Hava,su,yiyecek,barınma,aile,eğitim,dost. Ve ne kadar inkar edilse de, aşk. Evet şu saçma sapan bir yola soktuğumuz güzelim dünyada en minik hayvanın bile yaşama gayesi olan "sevişmek" aşktan gelince yararlı birşey olur. Eğer bu en eski insanlık dürtüsüyse "aşk" da öyle. Çünkü insanı hayvandan birazcık daha ayıran bir şey bu, aşksız sevişmelerle fazla uzağa gidemez, zaten aşık olmadan da duramaz. O zaman konumuza geri dönelim, ne zaman "o" insna bulunur? erkek veya kadın, beraber olursun veya olmazsın, ama bulursun ya hani "o" dersin, ne zamna olur o? Veya hiç olur mu? Hiç olmayan insan -zaten olmadığı için- bir seviye aşşağısıyla yetinecek ve öyle ölüp gidecek, kötü bir hayatı olmayacak çünkü zaten bilmeyecek "o"na sahip olmanın duygusunu. Peki, o duygu nasıl anlaşılır? Ben buldum sanırım. zamanla. Konu gerçekten kaybetmek, kaybetmemek değil yani o insanı elinde bulundurmak değil olay. Yaşayabilmiş olmak. Farklı olduğunu ancak zamanla anlayabilir insan yapcak bişey yok. Evet bu cevap bir başka sorumuzu doğuruyor, biz yani gençliğinin baharında olan gençler 25i geçtikten bir süre sonraya kadar yaşayacağımız ilişkilerin sonlu olduğunu içten içe farkındayız aslında. Veya şöyle diyim özellikle şu 17-23 arası gerçekten sonlu olabililir. Ha evet yıllarca çıkıp evlilikle falan da bağlayabilirsin, o ayrı. Ama 18 yaşında çok sevdin ve biliyorsun ki daha çok yol var ve bu insanla o kadar da gidemez diye düşünüyorsun, o zaman nasıl yaşanır o ilişki? Evet "anın keyfini çıkararak" tabiki de öyle. Hangimiz "happily ever after" saçmalığının bu yaşta geçerli olduğunu düşünüyoruz ki. Ben de aynı fikirdeyim, yaşanacak yere kadar yaşanır sonra onurlu bir şekilde biter, sonra bir başkası, belki ikinci belki beşinci belki de hiç bulunmaz o insan. Ama o insan var. Bir yerlerde, geçmişinizde, geleceğinizde veya şu anda.
ilişki bittikten sonra, 18-19 yaşlarındaysan, ve seviyorsan aslında o da seviyorsa ama çözülemeyen bir kaç şey varsa ve son ama'yı söylüyorum -bir şekilde çözülebilecekse- ve fakat ayrıldıysanız, tekrar beraber olmak için çabalamak adına sebep arar ya insan, "nasıl olsa ayrılacaktık bir gün, ne kadar erkne o kadar acısız" derse o insan, nolur? İçindeki sevgisiyle boşlukta kendi hayatına devam etmeye çalışır, yaşamın ona neler göstereciğine bakar. Zaten bugün varız yarın yokuz, gerçekten. Sonuçta hayatta daha önemli şeyler var, insanlar ölüyor, insanlar doğuyor. Hayatına bakmak zorundasın, her zaman birileri olur. Dimi?
Yok işte öyle değil, içine görebilen o insan ve onun teni onun kokusu olmayınca her havada üşüyorsun da farkında değilsin. zamanla fark ediliyor.
O insan var evet, ve çok şanslı hayatlara sahibiz pek çoğumuz, genciz de, ayaklarımızın üstüne durmak için çabalıyoruz. Bunlar güzel şeyler zaten bunlara bi lafım yok. Fakat bir an kafanızın,gözünüzün,göğsünüzün birisi tarafından sıkı sıkı sarılıp kapatılması gerekiyor. Ailenin, dostunun, takıldığının, hoşlandığının yapamayacağı bir eylem. sevdiğinin sarması gerekiyor. İşte o zaman en son kime içten "seni seviyorum" dediysen ve karşındaki de sana aynı şekilde cevap verdiyse, koşarak geri dönmek istiyorsun o insana. Sarsın sarmalasın diye. O üşümeyi geçirsin diye. Çünkü sen, ben, o herkes biliyor ki kolay değil karşıklı sevmek dürüstçe. İşte bu yüzden geleceğinin olmadığı bir sevgiliye bile koşmak istiyor insan.
O zaman soru geliyor;
Sarıldıktan sonra ne olacak?